Sanat mı, müzik mi, alıntı mı, çalıntı mı, varsayın-tı mı?

Soğuk ve fırtınalı bir geceydi, dostum müzik dedektifi Mellini Nomüzikoloni şömine başında oturmuş oralet içerken kapı çalındı, hayırdır bu saatte; bu gelen de kim ola, demeye kalmadan daha kapıyı açar açmaz John Lennon adında birisi hiddetle içeriye girdi, Mellini burada mı, içeride oralet içiyor efendim, dün bir mektup almıştık, İngiltere’den mi geliyorsunuz, kör müsün; İngilizim elbette, affedersiniz gözlüklerden belli zaten, paltonuzu verin de şömininin yanına asayım, birazdan kurur, buyrun yanına geçelim, sonra Mellini Nomüzikoloni’nin yanına geçtik, dostum hala oralet içiyor ve pencerenin önünde duran kafesin içindeki kuşa bozuk para atıyordu, epey meşguldü, bu Lennon denecek adam daha bir koltuğa oturmadan koltuğunun altındaki plakları dostumun oralet içtiği masanın üzerine attı, neredeyse oraleti dökülecekti, bu ne küstahlık, dostum sesini çıkarmadı yine de; bunun bir İngiliz görgü kuralı olduğunu herhalde daha iyi biliyordu, kapının yanında bir koltuğa otururken içten içe kızmaya başlamıştım bu Lennon denen adama, adamın gözlüklerinde hayır yok zaten, sonra dostum onu masanın karşısındaki koltuğa oturması için sakinleştirdi ve masaya bırakılan plaklara baktı, plakların üzerindeki isim gayet tanıdık, üzerlerindeki Bulutsuzluk Özlemi yazısını buradan dahi görebiliyorum, John Lennon denecek adam, sanki tüm dünya kendisini biliyormuş gibi kendini dahi tanıtmaya gerek görmeden bütün küstahlığıyla söze girdi:

“Bu Bulutsuzluk Özlemi de kimdir sayın Mellini Nomizikoloni, affedersiniz Nomüzikoloni, adınızı bir oralet fabrikası işleten arkadaşımdan aldım, çözemediğiniz müzik davası yokmuş, kimdir bu Bulutsuzluk özlemi, meteoroloji bakanlığına mı bağlı, bakanlıkta tanıdıkları mı var, ne olur yardım edin…”

Dostum oraletini sakince yudumlayıp her zamanki korkuyla karışık tedirginlik veren bakışlarıyla bu John Lennon’u süzdükten sonra söze başladı:

“Geleceğinizi biliyordum sayın John Lennon.”

“Biliyor muydunuz?”

“Elbette, bu dava böyle süremezdi zaten…”

“O halde haklı olduğumu biliyorsunuz…”

“Hayır sayın Lennon siz haksızsınız… Yozlaşma kendimizi en iyi tanıtma biçimi… Bulutsuzluk Özlemi değer verdiğimiz bir ‘kimsedir’…”

“Haksız mıyım?”

Bu konuşulanlardan hiçbir şey anlamamıştım, dava neydi, neyle sonuçlanacaktı, masadaki plaklara daha yakından bakma düşüncesiyle masaya gittim, sonra dostumun göz işaretiyle bu John Lennon olacak herife teklifte bulunmak zorunda kaldım:

“Afedersiniz sayın Lennon, sıcak bir şey içer misiniz?”

“Ne var sıcak olarak, sütlü çay ya da bir martini alabilir miyim?”

“İkisi de yok efendim…”

“Ne var peki?”

“Limonlu ve vişneli oralet var efendim…”

“Peki limonlu oralet olsun…”

Mutfağa geçip sıcak bir oralet getirerek John Lennon’un önüne bıraktım, o sırada dostum pikabı masanın üzerine koymuş, bir plağı takmak üzereydi, plağı pikaba yerleştirdi, söz ve müzik elbette Bulutsuzluk Özlemi, işte şimdi çalmaya başlayan şey tam olarak şu:

Bulutsuzluk özlemi – Şili’ye özgürlük

 

 

Aaaaaa bu şarkıyı biliyorum diye hemen öne atıldım,  John Lennon denecek adam o yuvarlak gözlüklerinin arasından sinsice bakarak:

“Şarkımı duydunuz demek?”

“Şarkınızı mı, sizin değil ki bu, Bulutsuzluk Özlemi’nin…”

John Lennon dostumdan plağı değiştirmesini istedi, dostum sesini çıkarmadan işaret edilen plağı taktı, çalan şey şu:

Orijinal Vaziyet: Well Well Well – John Lennon

 

Ne yalan söyleyeyim biraz andırıyor ama hiç alakası yok diye atıldım, siz kim Bulutsuzluk Özlemi kim, haddinizi bilin biraz…

John Lennon denen adam yuvarlak gözlüklerinin camını silip oraletinden iki yudum aldı ve sanki orada değilmişimcesine dostuma bakıp diğer plağı takmasını istedi, dostum o keskin bakışlarıyla diğer plağı dikkatle inceledi ve pikaba taktı, şimdi çalan şey şu:

Bulutsuzluk Özlemi – Kütürdet Beni Rutubet 1986

 

 

Yine ileriye atıldım, elimdeki gazeteyi bir kenara bırakıp:

“Aaaaa Kütürdet Rutubet bu, sevgilimle birlikte dinlediğimiz tek şarkı… Bu bizim şarkımız… Dolunaya karşı mum yakar ve dinleriz hep…Biraz dilimizi bilseniz şiirselliğine bayılırsınız…”

Bu John Lennon denecek adam yine hiç ciddiye almadı, yüzüme dahi bakmadı, iyice sinirlenmeye başlamıştım, dostumun yerinde olsam bir an önce dışarıya çıkmasını ve bir daha gelmemesini söylerdim, sevgilimle dinlediğimiz şarkıya olan bu tavrı sinirlerimi bozmuştu, Lennon denecek musibet, dostumdan masanın üzerindeki diğer plağı döndürmesini istedi, dostum yine o her zamanki keskin dikkatiyle plağı bir süre inceledi ve plağı döndürmeye başladı, şimdi çalan şey şu:

 

Orijinal Vaziyet: John Lennon – Whatever Gets You Thru the Night 1974

 

Biraz benziyor ama sadece o kadar, elmayla armutta birbirine benzer sonuçta, yoksa neden elmadan sonra hemen armut diyelim, demeye çalıştım hemen:

“Hiç alakası yok John Lennon efendi,” dedim sakin bir ses tonu ile koltuğunda arkaya yaslanırken, ” elmalarla armutları karıştırmayın, buraya kadar boşuna gelmişsiniz…”

Bu sırada dostum Mellini Nomüzikoloni piposunu masadan aldı, masadan kalkan John Lennon’a bakarak tedirginlik veren bir ses tonuyla:

“Affetmiyorumaffet John Lennon…” dedi…

İftiranın da bu kadarı, sanırım dostum da bu John Lennon denen adamın haklı olduğunu düşünüyordu, bir de adamı Yoko diye bir kadınla bu akşam yemeğe davet etti; Yoko, bu John Lennon olacak adamın eşiymiş sanırım, öfkeyle dışarıya çıktım, dışarıya çıkarken pikapta şu dönüyordu:

 

Don’t let me down, ‘Bizi’ hayal kırıklığına uğratma:

 

 

VE ZOONUS:

1700 lerde yaşayan Johann Pachelbel’in Bulutsuzluk Özlemi’nden izin almadan ve kaynak belirtmeden Sözlerimi Geri Alamam’ın piyano versiyonunu yapması ve beste üzerinde hak iddia etmesi konusunda ne denebilir ki… Herhalde Pachelbel o devirlerde ‘telif hakları yasası’ diye bir şey olmaması nedeni ile böyle bir şeye cesaret etmiş, Bulutsuzluk Özlemi’nin fikrini almadan Kanon in D major diye bir ad dahi vermeye kalkmıştı, oysa Pachelbel’in Kanon in D major  dediği bu şey Sözlerimi Geri Alamam’dan ve onun izinsiz kullanılmasından başka nedir ki… Oysa Kanon in D major in altında Pachelbel’in beste olarak Bulutsuzluk Özlemi diye belirtmesi gerekirdi… Bu kadarına da pes doğrusu ey Pachelbel… Zaten adında hayır yok adamın, Pachelbelmiş, bu nasıl bir iştir böyle ey Pachelbel…

Bulutsuzluk Özlemi – Sözlerimi Geri Alamam

Johann Pachelbel – Canon in D

 

Başka bir vaziyet: Sanat mı, müzik mi, alıntı mı, çalıntı mı, varsayın-tı mı?

Bölüm 6 AffetmiyorumAffet Raskolnikov!
Bölüm 7 AffetmiyorumAffet Raskolnikov! Ve o balta: 
Bölüm 8 AffetmiyorumAffet Raskolnikov! Ve o rehin kutusu: 
Bölüm 9 AffetmiyorumAffet Rakolnikov! Ve Lizaveta Ivanovna:

Diğer vaziyetler:

AffetmiyorumAffet Derrida!

AffetmiyorumAffet Wittgenstein!

AffetmiyorumAffet Modi e Jeanne!

AffetmiyorumAffet Modi!

AffetmiyorumAffet Alexander Scriabin!

AffetmiyorumAffet Tarkovski!

AffetmiyorumAffet Olivier Messiaen’in Kayıt Cihazı!

Ve:

AffetmiyorumAffet Olivier Messiaen!

Comments

comments

  92 comments for “Sanat mı, müzik mi, alıntı mı, çalıntı mı, varsayın-tı mı?

  1. at

    Thanks for sharing your thoughts on affetmeyensanat.
    Regards

Comments are closed.