Sanat mı, Monet mi, borsa mı, sanat otoritesi mi, alıntı mı, çalıntı mı, varsayın-tı mı?

Yine epey soğuk ve yağışlı bir gününün gecesiydi, dostum sanat dedektifi Mellini Nomüzikoloni şöminenin yanındaki koltukta oturmuş, oraletini içiyor; pencere önündeki kuş kafesine raptiye atıyordu ki kapı çalındı, dış kapının yanındaki koltuğumda oturmuş; her zamanki gibi ülkemizin ‘performans sanatçılarını’ en çok ve en iyi görebileceğim yer olan gazetedeki üçüncü sayfa haberlerini büyük bir keyif ile okuyordum, dostumla göz göze geldik:

“Bu gelen de kim ola?”

“Monet tablosu getirecek birisi olacaktı…” dedi dostum Mellini Nomüzikoloni kuş kafesine raptiye atmaya kısa bir an ara verip, “Dünyadaki en büyük otoritelerden birisi bu adamcağızın elindeki orijinal tabloya ‘sahtedir’ satılamaz, raporu vermiş, bunu getirecekti, gelirken şu şömineye biraz da odun getirir misiniz azizim?”

“Elbette, oralete devam ediyor musunuz?”

“Olur, bir fincan daha alabilirim…”

Sonra elimdeki gazeteyi koltuğun sol kenarına bıraktım, köprüye çıkan adam kendini atacak mı acaba, bu ne biçim bir dünyadır, diyen birisi yine köprüye çıkmış diye bir haber, hızlıca kalkıp dışarıya çıktım, gidip kapıyı açtım, gri takım elbiseli, kravatsız, açık mavi gömlekli, hafiften sarışın birisi, yağmurda epey ıslanmış, sol kolunda paketlenmiş halde bir tablo, göz göze geldik:

“Buyrun efendim, Zonet tablosu değil mi?”

“Monet tablosu…” diye düzeltti kapıdaki adam, sonra kendini tanıttı: “David Joel, Fransa’dan geliyorum, Mellini Nomüzikoloni burada mı?”

“İçeride efendim, sizi bekliyordu, verin elinizdeki tabloyu alayım isterseniz, elbette mümkünse?”

“Alın, alın, zaten kimsenin bir önem verdiği yok bu tabloya…”

Sonra adama kapıyı gösterdim, ardından mutfağa geçip birkaç odun alarak dostumun yanına geçtim, gelen adamla dostum pencere önündeki masaya karşılıklı oturmuş içeriye girmemi bekliyordu, dostum yüzüme dikkatle bakıp hemen sordu:

“Monet tablosunu getirdiniz mi?”

“Odun alırken unutmuşum onu… O Monet denen adamın tablosunu mutfaktaki çöp kovasının üzerine bıraktım sanırım… Hemen alır gelirim şimdi…”

İki parça odunu hızlıca şömineye atıp hemen odadan çıktım, bu ne büyük bir akılsızlık yahu, sen kalk herhalde çok ünlü olan Zonet gibi bir adamın tablosunu çöp kovasının üzerine bırak…”

Hemen mutfağa girdim, tablo çöp kovasının içine düşmek üzereydi, pencere açık, rüzgardan yana doğru kaymış biraz, hemen paketlenmiş çerçeveyi yakaladım ve mutfaktan çıkıp tekrar odaya girdim, gelen adamla göz göze geldik, tablo paketini almak gibi bir harekette bulunmadı, herhalde tablonun gerçekliğine olan umudunu epey yitirmişti, tabloyu masanın üzerine bıraktım ve gelen adama kısa bir an bakıp sordum:

“Bir şey içer misiniz efendim?

“Malibu var mı?”

“Sadece oralet var efendim…”

“O nedir?”

“Malibu’nun hindistan cevizsiz, sütsüz ve biraz da alkolsüz olanı…”

“Bir fincan alabilirim o halde…”

“Tekrar mutfağa geçip iki fincan hazırladım ve odaya girerek elimdekileri masanın üzerine bıraktım, sonra kapının kenarındaki koltuğuma geçerek gazetemi okumaya devam ettim, köprüye çıkan atlamadı daha…

Dostum oraletine uzandı, iki yudum aldı, sonra gelen adama paketi açmasına dair bir işaret yaptı, bu David olacak adam paketi açmakta gönülsüz olunca dostum elindeki fincanı pencerenin önündeki kuş kafesinin yanına bıraktı ve paketi açmaya başladı, tablonun içinden çıkan şeyden hiçbir şey anlamadım, sanki beyaz bir tuvalden başka bir şey yoktu, işte; paketin içinden çıkan şey tam olarak şu:

 

Böyle bir şey çıktı işte, Zonet diye bir adamın tablosuymuş…

Aaaa sahi, bir de büyütülmüş bir fotoğraf daha çıktı, onda da ne imza var ne bir şey ama bu David denen adam fotoğrafta imza olduğunu, hatta bu imzanın gerçek olduğunu söylüyor, o da tam olarak şöyle bir şey:

Altında imzası varmış keratanın...

Altında imzası varmış keratanın…

Bu da tuval bezinden bir imza vaziyeti…

Soru:

Gerçek Monet’ ye sahte, sahte Monet’ ye gerçek diyen bir sanat otoritesi ne anlam üretir?

Cevap:

Borsayı yönettiği sürece galerilerin kölelerinin desteği ile ‘içinde ne olduğu anlaşılamayan konserve’ üretir ve sanata yön verir!

Koltuğumdan doğrulup masanın yanına gittim elimdeki gazeteyi bırakmadan, tabloyu yakından görmek istemiştim, dostumun elindeki tablolara bakara bakmaz:

“Aaaaa, ama bu tabloda bir şey yokmuş ki…”

“Nasıl yok, renkleri görmüyor musunuz azizim?”

“Neyin rengi?”

Bu David denecek adam sinirlenmişti, dostumdan tabloyu bu tarafa doğru çevirmeyi istedi:

“Görmüyor musunuz, bu Claude Monet’nin  ‘Argenteuil’de Sen Nehri” isimli tablosu…”

 

 

“Burada bir tablo göremiyorum efendim, bu boş bir tuval…”

“Nasıl olur, renkleri görmüyor musunuz?”

Bu sırada dostum araya girdi:

“Henüz hiçbir ‘borsa otoritesinin’ kabul etmediği bir tablo söz konusu azizim, görmemesi normal…”

Bu söylenenlerden hiçbir şey anlamamıştım, daha fazla konuyu karıştırmamak için tekrar koltuğuma geçtim ve gazeteye göz atmayı sürdürdüm, havagazına yine zam gelmiş…

Dostum uzunca bir süre tabloyu ve içinden çıkan imza fotoğrafını inceledi, sanırım o fotoğrafı bir yerden istetmişti, sonra masanın karşı tarafına geçip oraletini içerek korku veren gözlerle David olacak adama bakıp:

“Bu tablo gerçek sanırım, yaptığım bir aylık araştırma da söylediklerinizi doğrulamıştı. Buna rağmen Wildenstein‘lar bu tabloya sahte raporu verdi öyle mi?”

 

Bu da fotoğrafın metinlerarası ( parite farkı gözeterek) okuma yapılmış vaziyeti:

Soldan Sağa: Avukat 1, Kara Para Aklama Kanunları Çantası, Avukat 2, Büyük Sanat Koruyucusu, Avukatiye 3, Avukatzade 4, Avukat 5-6-7-8, ( Fotoğrafta tam çıkmasa da ) Diğer Avukatlar!

 

“Maalesef öyle sayın Mellini, yirmi yıldır bu tablonun gerçek olduğunu onlara kabul ettirmeye çalışıyorum…” bunu söyledikten sonra oraletinden bir yudum alım yüzünü buruşturarak yan gözle bulunduğum tarafa doğru baktı, sesimi çıkarmayıp gazeteme göz atmaya devam ettim.

“Bakın, sağ alt köşede Monet’nin imzası dahi var, işte şu fotoğraf da bunun kanıtı…”

“Hakkınız var, peki bu tablonun neden gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsunuz?”

“Nedeni var mı sayın Mellini, tablo resmi olarak kabul edilmediği için bunu hiçbir açık arttırmaya koyamıyorum.”

“Bu tabloyu ne zaman almıştınız?”

“Norwich’teki bir satışta gördüm sanırım sayın Mellini, görür görmez tablodan çok hoşlandım ama en az 500 bin dolarlık bir yatırımdı, o sırada bu kadar ödeme yapamazdım…”

“Ne zaman aldınız peki?”

“İki yıl sonra borsa danışmanım, affedersiniz, sanat küratörüm tabloyu sahibinden alabileceğime dair bir haber ile geldi, sanırım 50 bin euroya tabloyu almıştım…”

Dostum Mellini Nomüzikolini koltuğunda arkasına iyice yaslanıp kuş kafesine iki tane raptiye attı:

“Düşünceniz nedir sayın Mellini, bu tablo gerçek değil mi?”

“Gerçek olması muhtemel azizim, geçen hafta Sen nehrine gittim sizin öneriniz ile, tablonun adı Argenteuil’de Sen Nehri  ve burası, tablonun sahibi olan maktulün evine çok yakın, hatta çerçevenin üzerinde bir not bulduk, orada da tablonun 1875’te yapıldığı belirtiliyor, hatta bu tablonun bir fotoğrafını dahi bulduk Georges’e tarihlenmiş biçimde…”

Dostum masanın altındaki çantasına uzanıp eskize benzer bir fotoğraf çıkardı, sonra bunu tablonun bir fotoğrafı ile yan yana getirdi, bu 1926’da çekilmiş bir fotoğrafmış, eskize benzeyen bu şeyi görebiliyordum ama tabloyu ve tablonun fotoğrafını yine göremiyordum, sanırım siz de eskizi göreceksiniz ama tablo henüz sanat otoritelerimizden onay almadığı için fotoğrafı beyaz bir kağıt olarak göreceksiniz, o yüzden hemen kör oldum diye bir korkuya kapılmayın, eskiz ve tablonun fotoğrafı şöyle bir şey:

Biraz daha yakından bakalım buna:

Size üst tarafta hiçbir şey göremeyeceğinizi söylemiştim…Sanat otoriteleri henüz borsanın yükselişe geçmediğini düşünüyor…

 

Siz de üst tarafında herhangi bir ‘sanat eseri göremiyorsunuz değil mi, gördüğünüz tamamen şöyle olmalı:

 

 

 

Biraz daha dikkat ettim:


Ancak çerçevesini görebildim şimdi, sanattan anlıyor muyum ne…

Ne olur, kör olmadığımı söyleyin, bunun üst tarafında herhangi bir şey yok değil mi? İşte daha yakından da ‘baktık’. Bu eskizin, daha doğrusu tablo fotoğrafının üst tarafında onaydan geçmemiş hiçbir şey olmamalı! Ne olabilir ki zaten.

İşte fotoğrafın arkası da burada:

 

Georges Petit diye bir koleksiyonerin diğer bir Mısırlı ‘koleksiyoner’ Mahmud Halil’e gönderdiği fotoğrafın arkası…

 

“O halde bu tablo gerçek…” diye heyecanla öne atıldı David olacak adam.

“Bunlar belki geçmişte yeteri olabilirdi ama bu çağda yeterli değil azizim.”

“Neden sayın Mellini?”

“Artık sanatın hızlı inip çıkan bir piyasası var azizim, bir de kendilerine toz kondurmayan büyük sanat otoriteleri. Onların ellerindeki belgeler ‘bu sahtedir’ diyorsa gerçek de olsa bir şey kanıtlayamazsınız. Bu tablo gerçek olsa da ‘artık gerçek olamaz’ azizim, bu tablo aslında yok şu an, var olarak yok. Var oldukça yok oluyor anlayacağınız…”

“Bu da ne demek sayın Mellini?”

 

“Sen nehrinde biraz araştırma yaptım, su kenarında kestane yerken aklıma şu  Wildenstein‘lara gitmek geldi…”

David denen adam tekrar heyecanla koltuğun önünde doğruldu:

“Demek onlarla konuştunuz sayın Mellini, tabloyu kabul edecekler mi?”

“Bu tablonun varoluşu ile yokoluşu  Wildenstein‘larin kara paralı avukatlarının elinde azizim, biliyorsun ki  Wildenstein‘lar milyarder bir sanat toplayıcısı, büyük bir geri dönüşüm firması, daha önceden el arabası ile sanat hurdası ve heykelleri toplayarak girmişler işin içine; ve bugün büyük bir holding, anlayacağın köklü bir oluşum ile karşı karşıyayız, ellerindeki sanat hurdasının haddi hesabı yok…”

 

Soldan Sağa: Avukat 1, Kara Para Aklama Kanunları Çantası, Avukat 2, Büyük Sanat Koruyucusu, Avukatiye 3, Avukatzade 4, Avukat 5, ( Fotoğrafta tam çıkmasa da ) Diğer Avukatlar!

“Peki avukatlar ne diyor sayın Mellini, anlaşmaya varlar mı?”

“Bunu konuşmadım, teklifiniz nedir?”

“Bu Monet’in gerçek olduğunu ilan etsinler sayın Mellini, hemen açık arttırmaya çıkartalım ve vergiler düştükten sonra ne gelirse yarı yarıya, ne dersiniz bu teklife, yüzde yirmi beşi de sizin?”

“Buna yanaşmazlar azizim, bu  Wildenstein‘lar 20. yüzyılın başından beri bu sanat hurdası işi içinde, izlenimcilerin her türlü eseri koleksiyonlarında mevcut, en az yüzde doksan isterler..”

“Bu yüzde çok fazla ama, bize ne kalacak ki?”

 

Ne x ray analizi ne kızıl ötesi analizi, devir borsa analizi…

“Onların onayı olmadan dünyanın en büyük üniversitelerinden ‘bu tablo gerçektir’ onayı dahi alsanız, Art Access Research Center’da bu tabloyu kızılötesi ve x ışınları ile de tarasanız, 12 ışık filtresi kullanıp daha önce Wildenstein Enstitüsü tarafından kabul edilmiş olan sahte bir Monet’i ortaya çıkaran Köln’deki Wallraf-Richartz Müzesi’ndeki koruma başkanı Iris Schaefer tarafından incelenmesini sağlasanız ve o, bu tablonun gerçek olduğunu ilan etse dahi bu tablonun gerçek olduğunu kanıtlayamazsınız azizim, biliyorsunuz ki bunların hepsini sizin isteğinizle yaptık ama nafile, çünkü onlar sanat borsasına yön ve şampanya veren sanat otoritesi!”

“Başka Monet uzmanı otorite yok mu peki?”

“Şu an dünyada Monet tabloları üzerine tek otorite  Wildenstein‘lar, tüm tablo itirazlarına onlar karar verir, onların kararı kesindir ve kimsenin itiraz hakkı yoktur.”

“Bu çok kötü bir şey ama…”

“Artık sanat otoriteleri açıklamaları ile bir resmin değerini çok hızlı bir biçimde değiştirebilir, çalıştırdıkları sanat brookerları ile resmin ‘fiyatının’  yanına kolaylıkla onlarca sıfır ekleyebilir azizim.”

“O halde?”

“Monet’nin tüm işlerinin yer aldığı katalog Wildenstein‘ların enstitüsü tarafından yayınlanıyor azizim ve bu enstitü kar amacı gütmeyen güya bir ‘sanat şirketi’.

 

Kara para gelir hoş gelir…Sanatçılara boş gelir…

“Peki ne yapacağız?”

“Bu kataloğu ele geçirip sanat tarihinin gidişini değiştireceğiz azizim. Bu aynı durum Marc Chagall’ın başına da geldi, onun da bir tablosuna bu sözde komiteler hızlı biçimde ‘sahte’ raporu verdi ve bununla da kalmadı, sahte tabloyu bulup satın alarak bir an önce imha etmeyi düşünme yoluna gitti.”

“Enstitüye girebiliriz sayın Mellini, bu soyguna varım, bundan önce yapacağımız bir şey varsa yapalım, yoksa dediğim gibi sizinle bu işte varım.”

“Bu tablo gerçek ama henüz iyi para etmeyeceği için piyasada görünmüyor…”

“Sanırım haklısınız sayın Mellini, onlara çok fazla mektup gönderdim, görüşme talebinde bulundum ama her zaman reddedildim. Wildenstein’lara bu tablonun Monet’in olduğunu kabul ettirmek ve koleksiyona dahi ettirmek için 20 yıldır çalışıyorum ve hiçbir yere varmış değilim, sayısız bilimsel rapor aldım, siz de çok yardımcı oldunuz, en büyük üniversitelerden bu tablo Monet’nindir raporu aldım ama pek fayda etmedi.”

“Niyetiniz satış ise yine de bu tabloyu en az 50 bine satabilirsiniz azizim…”

David denen adam, hırsla ellerini masaya vurdu:

“Ama Wildenstein’lar dünyadaki tek Monet otoritesi sayın Mellini, onlar bunu onaylasa en az 1 milyon cebimizde olacak…”

“Bu sadece Monet tablosu için geçerli değil azizim, şu an elimde tam on tane dava daha var, o tablolar da ressamların gerçek tabloları ama birtakım çok bilen otoriteler hala sahte olduklarını ilan ediyor… Bu devirde bir sanat eserinin gerçek olduğunu kanıtlamak için hem bilim, hem tarih bilmeniz, yanınızda da en az on tane sanat uzmanı çalıştırıyor olmanız gerekiyor, siz o uzmanların maaşını ödeyene kadar da bir şey kanıtlayamadan iflas etmiş oluyorsunuz zaten!”

“Sanırım haklısınız Mellini, bu tablo gerçek kabul edilmezse şimdiden iflas ettim zaten, başka nelere rastladınız?”

“Tablodaki boyalar üzerinden bir araştırma yaptım ve tablodaki boya üreticileri arasında kesintisiz bir bağ olduğunu gördüm, Monet’nin diğer tablolarındaki boyaları da aynı firmalar üretmiş, tablonun arkasındaki açık arttırma damgası da bu tabloyu daha önce kimlerin satın aldığını gösterdi, işte bu fotoğraf da bu ‘koleksiyoner’lerden birisine ait, onlar arasında da kesintisiz bir bağ var, tıpkı Monet’nin değer tablolarında olduğu gibi, artık sadece resimlere bakmıyoruz, onların içindeki katmanları bütünüyle ayırt edebiliyoruz.”

“Peki bu kanıtları kime sunacağız sayın Mellini,  Wildenstein‘lar kabul etmiyor ki sunduklarımızı?”

“Onların ellerinde tuttukları tabloların borsadaki rollerinin değişmesini bekleyeceğiz azizim, sonra kataloglarına ulaşacağız, şu an sanat boğa piyasasına doğru gidiyor, size tavsiyem bu tabloyu bir süre daha elinizde tutmanız yönünde olacaktır.”

“Ne kadar süre peki?”

“Birkaç yıl daha…”

“Buna imkan yok sayın Mellini, iki aya kadar iflas edeceğim…”

“Bir yol daha var elbette?”

David denen adam hızla dirsekleri üzerinde masaya yaslanıp dostuma şaşkınlıkla baktı:

“Bir yol daha mı var, bütün yollar bitti sanıyordum, o yol nedir peki?”

“Monet’nin torunlarına ulaştım azizim, İzmir’de midyeci açmışlar, bir resmin orijinal olup olmadığına karar verecek en büyük ahlaki otorite hiçbir zaman şirketler değil, o ressamın çocukları ve torunları olabilir ancak…”

“Onları buldunuz mu, ne diyorlar, anlaşırsak yüzde altmışı onların olur sayın Mellini, ne diyorlar?”

David denecek adam o kadar heyecanlanmıştı ki, masanın üzerindeki oraleti bir dikişte bitirdi, yan gözle yine bulunduğum yana baktı yüzünü buruşturup, sesimi çıkarmadım, dostum söze devam etti:

“Şu an, onlarla komite kurma aşamasındayız azizim, ayrıca bir Renoir ve Van Gogh komitesinin kuruluşunun içinde de yer alacağım, bir ayı bulacak, o sırada Monet’nin çocukları ile görüşeceğiz, bu ‘komite’ şart oldu, yakın zamanda anaokulu çocuklarının tablolarını bir büyük sanat koruyucusuna Van Gogh’un buğdaylı ve serçeli serisi diye satmışlardı hatırlarsanız…”

“Doğru, Van Gogh’u buğday tarlasına koysanız anca karnını doyururdu; oysa şimdi buğday tarlasına hangi kuşu koyarsanız koyun Van Gogh diye satabiliyorsunuz artık!”

“Ama elinizde şu tablo böyle bir tablo değil azizim…” dostum koltuğunda doğruldu, masadaki tabloyu aldı ve ilgiyle tabloyu pencereye doğru yanlamasına uzatıp üzerindeki gecenin camdan süzülen parıltılarına bakmaya başladı:

“Bu tablo gerçek bir tablo, bu konuda yoğun bir inanç var ama  Wildenstein‘ların dudağının kenarından çıkan bir ‘bu asılsız bir tablo’ sözü dahi tüm piyasanın trendini belirliyor. Onlar gerçek demediği sürece bu tablo gerçek olamaz maalesef.”

“Ama bu haksızlık sayın Mellini, öyle değil mi?”

“Maalesef azizim, Van Gogh’un 10 dolara aldığı cepleri delik bir ceket bugün yarım milyon dolara satılıyorsa bu devirde anlam arayışından ve sanata tarafsız bakmaktan söz etmek mümkün değildir.

Affetmiyorumaffet sanat borsası!”

 

‘Çağdaş sanat borsası’nda gösteren ile gösterilen arasındaki anlam ayrımı çok hızlı bir değişkenlik gösterir. Çağdaş sanat piyasası içi boş bir konserve kutusunu size yarım milyon dolara, içi dolu bir konserve kutusunu ise iki dolara satacak güce sahiptir!

Lütfen biraz akıllı olun ve çağdaş sanat hakkında ‘ileri geri’ konuşmayın!

GÜNCELLENİYOR…

ZOONUS 1:

 

ZOONUS 2:

Maktulün ( Monet isimli ressam ) Seine nehrinde dolaştığı sıralarda alınmış birkaç enstantanesi, Monet and the Seine: Impressions of a River:

 

ZOONUS 3:

Maktulün ( Monet isimli ressam ) Seine nehrinde boyamadığı yelkenli, konserve kutusu,nilüfer çiçekleri; desenini yapmadığı ağaç-çimen-köprü kalmamış, ey ‘sanat diktatörleri’, her yanda bunca Sen varken bu herif Argenteuil’de Sen Nehrini de sensiz yapmayacak mı?

 

GÜNCELLENİYOR…

Başka bir vaziyet: Sanat mı, kara para mı, küratör mü, alıntı mı, çalıntı mı, varsayın-tı mı?

Başka bir vaziyet: Sanat mı, müzik mi, alıntı mı, çalıntı mı, varsayın-tı mı?

Bölüm 6 AffetmiyorumAffet Raskolnikov!
Bölüm 7 AffetmiyorumAffet Raskolnikov! Ve o balta: 
Bölüm 8 AffetmiyorumAffet Raskolnikov! Ve o rehin kutusu: 
Bölüm 9 AffetmiyorumAffet Rakolnikov! Ve Lizaveta Ivanovna:

Diğer vaziyetler:

AffetmiyorumAffet Derrida!

AffetmiyorumAffet Wittgenstein!

AffetmiyorumAffet Modi e Jeanne!

AffetmiyorumAffet Modi!

AffetmiyorumAffet Alexander Scriabin!

AffetmiyorumAffet Tarkovski!

AffetmiyorumAffet Olivier Messiaen’in Kayıt Cihazı!

Ve:

AffetmiyorumAffet Olivier Messiaen!

 

 

 

 

Comments

comments

  19 comments for “Sanat mı, Monet mi, borsa mı, sanat otoritesi mi, alıntı mı, çalıntı mı, varsayın-tı mı?

  1. at

    Good way of telling, and pleasant article to take data about my presentation focus, which i am going to present in university.

  2. at

    It’s an amazing post in support of all the online people; they will get benefit
    from it I am sure.

Comments are closed.