Sattas ile Yeni Müzik Biçimleri Felsefesi ve Kökleri Kitabı Kapsamında: Blues’dan Reggae’ye Uzanan Bir Röportaj

 

(Bu röportajın ses kaydı, Pierre Bourdieu’nun sosyoloji kuramı ve bu kuramın sosyolojik mülakat yöntemleri ekseninde “deşifre edilmiş olup”; bilinci, bilinçaltını ve algının fenomenolojisini “olduğu gibi” sergileyebilmek amacıyla gerçeğe tamamen sadık kalınmıştır.)

1.Müziğinizdeki blues etkisinden biraz bahsetmeniz mümkün mü?

Sattas, Orçun: Bu güzel soru. Benim vokalimle ilgili aslında, o yüzden bu soruyu sorduğunuzu tahmin ediyorum, Derya ile bizim kuzen olduğumuzu bilmiyorum biliyor musunuz?

Hı hım…

Özellikle böyle çocuk yaşlarda, aramızda çok fazla yaş farkı yok, iki-üç yaş, değil mi yanlış söylemiyorum?

Derya: Doğru…

Beraber öğreniyorsunuz bir şeyleri, ben bir şey öğrendiğim zaman, bir araya geldiğimizde, oğlum diyorum bak böyle bir şey var, sonra blues girdi hayatımıza, bluesu biliyorsun…

Elbette…

Rock ve metal diliyoruz çok sert, tanıdığımız, sevdiğimiz büyük abiler, bazıları rahmetli oldu, Kerim Çaplı gibilerden bahsediyorum, onlar diyor ki, blues diye bir müzik var; buradan türedi hepsi, jazz dinliyorsun, ben kendi adıma söyleyeyim Coltrane ile başladım jazz dinlemeye, doğru ya da yanlış tartışılır ama orada başladım, bir öğreniyorsun, blues yine kökeni, jazzdan önce de blues var, çok sevmeye başladık onu, benim bir Kıbrıs dönemim oldu, ben davul çalmaya çalışıyordum kendimce, sert müzik yapmaya çalışıyordum, Kıbrıs’ta çok iyi müzik grupları müzisyenler var, Kıbrıs’ta tek başıma takılırken gelip, şarkı söylesene, dediler, bluesu aşkla dinliyordum zaten, sonra blues söylemeye başladım, kendimi bir blues grubunda buldum bu an, ee dönüyorsun, yaşlarımızda küçük, küçükken böyle abi kardeş durumları var, oğlum böyle bir şey var, aa derken böyle bir merak sardık, ilk başlarda, Sattas ilk çıktığında kendi vokalim adına söylüyorum, ilk dönem kayıtlarımızı dinliyorum, ben brütal vokal yapıyorum, Hayko Cepkin’den önce ben brütal vokali yapmışım reggaede, bir reggae için çok korkunç, yapmaya çalıştığımız müzik için, daha sonra müzisyenler katılmaya başladı, bir sürü iyi müzisyen geçti gruptan, şimdi de öyle, Batu işte, bizim genç yeteneğimiz, dostumuz, kardeşimiz her şeyimiz, blues kökenli birisi, o da yönlendiriyor…

Soundcheck’de ondan yeterince blues riffi de dinlemiştik…

Tabii, bluesdan vazgeçemiyorsun, reggaeci ünlü birileriyle tanıştığımız zamanda biz anlatıyoruz, öğretmek denemez de ona, biliyorsunuz değil mi diyorsunuz, Afrika’dan geldi, Afrika’dan geldi ama blues kökenli yaptığınız müzik diyorsunuz, bazısı diyor hayır biz başka yerden geliyoruz, bluesun kökeni de orası, aynı yerden geliyor ama yaptığını şey temelde blues, Talkin’ Blues diye harika bir albümü var Bob Marley’in, orada bunu daha da iyi hissediyorsunuz, uzun ama şey bir cevap oldu.

Derya: Bence güzel oldu…

Güzel bir cevap oldu evet…

2.Root reggae kavramı sizce ne anlama geliyor, hangi kökler ile birleşmeye, hangi kökler ile bir köksap haline gelip yersiz-yurtsuzlaşmaya uygundur?

Hadi anlat… ( Derya’ya diyor… Gülüşmeler…)  Senelerce root root diyordun…

Derya: Yani root reggae… ( Biraz düşünür…) Şu an hiçbir şey yok kafamda hakkaten… (Gülüşmeler…)

Bir tane sigara yakabilir miyim?

Elbette…

Başta şöyle bir hayal içerisinde oluyorsun tabii, ne yapıyorsun, Bob Marley diye bir adamla tanışıyorsun, Bob Marley dinliyorsun, ne tür müzik yapıyor, roots reggae yapıyor, o diyorsun, sonra birileri ile tanışmaya, tecrübe etmeye başladıkça bizim yaptığımızın root reggae olmadığını öğrendik, çok öykündük, root reggae denilen hikaye şeyden bahsediyor, bizim gördüğümüz dışarıdan, eşitlikten bahsediyor, toprağa inançtan bahsediyor, inanç da denemez; toprağı bilmekten bahsediyor, ağaca saygıdan bahsediyor, canlılara, aa dedik; iyice aşık olduk, bunu biz kendimiz de sorguladık…

Mehmet abinin de etkisi var…

Olmaz mı, Mehmet abinin etkisi şöyle, eski davulcumuz diyebiliriz, daha doğrusu konsere çıkmaya başladıktan sonraki ilk davulcumuz diyebiliriz, önder de birisidir, hala görüşüyoruz, Mehmet abi reggaenin sadece root reggae ve Bob Marley’den ibaret olmadığını bize fazlası ile gösterdi, Derya Almanya’daydı o zaman… Şöyle oldu hikaye, grubu kurduk, fakat gurup yürüyecek durumda değil, Derya gitti, o gitti, hatta Derya’nın sınıf arkadaşı… Hep unutuyorum, ilk defa söylüyorum size, onun sayesinde esasında çok toparlandı, ben davulcu bulucam, dedi, Derya, en iyi arkadaşı gitti diyoruz, sonra Mehmet abi geldi, root reggae kısmını fazla dağıtmayalım, root reggae bitti artık, root reggae yapan insan da yok, kimse artık root reggae yapmıyor, biz Savaş Bitmeli ile, bu benim şahsi düşüncem, root reggae dönemimizi bitirdik, biz de yapmıyoruz artık root reggae…

  1. Grubun kuruluşundan biraz bahsedebilir misiniz, ilk albümün yapım süreci nasıldı?

Derya: Orçun’un dediği gibi kuzeniz, çocukluktan beri devamlı bir şeyler yapıyoruz, kasedin o çentiklerini kırıp, kaydedip falan, vardır ya böyle şeyler, devamlı bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, kendi çevremizde gitarla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama çalmayı bilmiyoruz…

Bunu şeye benzetsek ne kadar uygun olur; UB40 da iki kardeş üzerinden giderek kuruluyor ya…

Evet evet, güzel, bunu yeni öğrendim biliyor musun, onca yıldır dinliyor… Bop Marley ve şeyde kuzen bu arada… Bir de esasında öyle bir özentilik de vardı, reggae müziği çok sevdik tamam ama üç kuzen bir arda bak…

Derya: Para aile dışına çıkmasın istedik… (Gülüşmeler…)

Hepimiz kuzeniz falan…

Derya: Sonra başladık ve gurubu kurduk, Ender miydi, klavyeci…

Erdem…

İşte o sırada denemelere başladık, ne yapsak ne etsek, o sırada ben Almanya’ya gittim, hatta ondan sonrasını Orçun anlatsın ister… Mehmet abi geldikten sonra bir konser…

Orçun: Ondan sonra birisi gelip diyor ki size, konsere çıkın, bizim öyle bir planımız yok, sonra konsere çıkmaya başlıyorsun, eski Nayah’da başladı hikaye, reggaenin başkenti olan bir mekandan bahsediyoruz, yavaş yavaş ilerlemeye başlıyor, viola var gurupta, melodika çalan back vokal yapan bir arkadaşımız var Duygu, değişik bir hikayeydi, Fehmi askerden gelmişti, benim çocukluk arkadaşım Fehmi, trompetçimiz, reggae çalıyorsunuz, Bursa’da onların bir ska punk grupları oldu, onlar skanın peşinden devam ederken Özgün diye çok sevdiğimiz bir arkadaşımız vardı, reggaeyi tekrar hatırlattı, bir sürü isimler, aa bu da var dedik, Alpha Blondy’ler oo dedik, bir şeylerin eşinden koşuyorsunuz, zaten artık kanımız kaynamaya başlamıştı…

Don Carlos’lar…

Tabii, Athena’nın ska reggae dönemi, o albüm benim için başucu albümlerinden biridir, iyi bir albüm, her zaman bunu söylerim, ondan sonra Mehmet abiler derken grup ilerlemeye başladı, ve bu günlere geldi…

Derya: Albüm kaydını da sormuştu…

Albüm kaydı… Bizim menajer Burçin’in başarısıdır, Türkiye’de reggae mi, hep aynı bu müzik gibi bir durumla karşılaşıyorsunuz, çok büyük bir gazete, Hürriyet, neden adını söylemiyorum,  Türkiye’de reggae eksikti o yüzden yaptınız değil mi, diye soru sordu, evet dedim Türkiye bekliyor, reggae eksikti, birdenbire albümümüz oldu, gerçekten planlamıyorduk, iki gün boyunca on şarkı ve hiç aralıksız, üç saat uyku, tekrar sabah stüdyoya gidiş, muhteşem bir deneyimdi, sonra devamı geldi…

4.Eskitilmiş adlı şarkınızın besteleme ve aranje sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?

Eskitilmiş şarkısı böyle rakı dinlerken… Rakı dinlerken? Rakı dinlerken şarkı içmeyi çok seviyoruz… (Gülüşmeler…)Bu tamamen benim şahsi fikrim, rakı içerken de dinleyebileceğin bir şarkı istiyorsun, Eskitilmiş de böyle bir şarkı, o zaman gitaristimiz Erdem Birgül’dü, şarkının içinde geçen melodiyi ana melodi yaptı, çok güzel bir şey oldu, ben çok severim Eskitilmiş şarkısını, hepimizde vardır ya o bakış açısı, ah eskiden aşklar ne güzelmiş, sen de o an onu yaşa, boş ver eskiye bakmayı, eskiye bakarak yürüyemeyiz, buna biraz da minik bir tepki, duygusal bir tepki Eskitilmiş şarkısı… Nerde o eski… Devam et işte artık, kendini bu kadar sorgulama, güzel şeylerin peşinden koş, bütün bunları barındıran bir şarkı, çok sevildi, aramızda aa yine Eskitilmiş çalıyoruz dediğimiz oluyor ama Metallica da One’a aynı şeyi yapar, Bob Marley Exodus için yapıyordur, sevdiğimiz bir şarkı sonuçta…

5.Beste yaparken bağlı kaldığınız bir yöntem yöneliş var mı?

Yok, cevap bu kadar, yok… (Gülüşmeler…)

Şöyle soruyu açabiliriz, bir enstrümana, gitara, piyanoya dayalı olarak mı besteleri oluşturuyorsunuz yoksa kolektif bir çalışmanın bir ürünü mü oluyor?

Hep beraber stüdyoya girdiğimiz zaman çıkan hikayeler de oldu, soundcheckde aa şöyle bir melodi vardı onun yapalım dediğimiz de oldu, Gene Sen öyle ortaya çıktı, Öykü’nün çaldığı baslar, hatta Derya’nın çaldığı davul üzerine bile şarkı yazdığımız oldu,  Grondation öyle oldu galiba, Mehmet abi ile çaldığımız, bambaşka bir kadroydu, Derya geldikten sonra başka türlü oldu, belli bir methodu yok ama…

O halde bir dayanışma içerisinde oluşuyor besteler?

Tabii tabii, o muhakkak, bir ekip ile oluşuyor…

6.Saksofon ve trombon kullanımınız grubun en “ayırt edici” özelliklerinden birini oluşturuyor, besteler oluşurken de böyle mi, yoksa bu enstrümanlar beste yapısına aranje aşamasında mı ekleniyor?

Kendileri öne çıkıyor zaten, ben brass fanatiği birisiyim, çok seviyorum, düzgü kullanırsan brass çok etkili bir şey, çok iyi müzisyenler geçti, bakma bunla hiç diyormuşum… (gülüşmeler…) Fakat şu andaki bu üçlü çok iyi çok sıkı, oldu, aralarında anlaşmaları, büyük bir enerji oluşturuyor, şöyle söyleyeyim eski hikayede başka bir saksafoncu vardı, Fehmi vardı, Rule Dem diye bir şarkımız var, onun lakabı Sattas marşı, Sattas dinleyenler arasında, o şarkı çok güzel bir şarkı fakat o şarkı nefesli yürüyüşü ile ayaklanan bir şarkı, tarararan dan dan, anlatabildim mi, onu duyduğun zaman aa Rule Dem diyorsun vokali duyduğun zaman değil…

Bir taraftan Eskitilmiş de de…

Dara ra raaa raaan, ya tabii…

Trompetçi, Seçkin: Şunu söylemek lazım, hatta yurtdışında bir konserde de gelip tebrik etmişlerdi, brass sectionu çok iyi çalıştırmışsın, demişlerdi, şunu yapmaya çalışıyoruz, birisi önce olsun, o sürekli çalsın değil de, o üç kişi bir kişi gibi hareket etsin, section çalmak o demek zaten, armonik olarak, müzikal olarak, enerji olarak bir kişi gibi çalmaya çalışıyoruz…

(Section içerisine trompeti hemen dahil etmediğim için Orçun bu arada kıkırdayıp duruyor, yanındakine bir şeyler söylüyor…)

Tabii bazen birimiz yoruluyor, çok sarhoş oluyor bir tanesi, o diğer iki kişi onu toparlıyor ama her zaman o üçlü bir kişi gibi hareket etmeye çalışıyor. Bu da şunu yarattı, Sattas Brass Section biliniyor artık ve bu da yazılıyor çiziliyor, bu da hoşumuza gidiyor tabii, ama biz bunu böyle olsun diye yapmadık o kendiliğinden gelişti…

Müzisyenlerin karakterleri ile de ilgili… Tabii, kişiliğimizle de alakalı… Tabii sıkıntı çok, entonasyon deriz, onun dışında renkler, bunların uyum sağlaması epey zor, bu bir şekilde bizde tuttu, o gurubun da bizim de bir şansımız…

7.Sanat sizce açık bir kavram mıdır, sanat olmayan şeyler neler olabilir?

Uzun ayrı bir konu bu bu arada…

Birine bir şey dayatmak sanat değil…

Soru çok güzel bir soru ama cevabı epey uzun, yazarız bunu…

8.Özgür olmak için başkasının hayatına nasıl saygı göstermeliyiz?

Ya şey hikayesi var, herkes kendi istediğini yapmaya başladığında zaten orada tıkanıyoruz, sadece senin istediğini yapman da önemli değil, orta bir yerde buluşma ilkesi var, özgürlük orada başlıyor, ben inandığım fikirler hakkında koştuum, senin hakkını çiğnemediğim sürece bir sıkıntı yok. Benim inandığım bayrak, ırk, cinsiyet , bunlar önemsiz…  Annemin çok sevdiğim bir sözü, özgürlük herkesin her istediğini yapması demek değil, biribirine saygı duyması demektir, ben evde gümbür gümbür müzik çalışır, komşuları rahatsız edebilirim, fakat gidip izin alıp şu saatler arasında bir çalışma yapıcam, sizin için de sakıncası ar mı, diye de sorabilirsem orada her şey değişebilir diye düşünüyorum…

9.Sanat dışında hangi alanlar ile ilgileniyorsunuz? Son okuduğunuz kitap, son izlediğiniz film?

Bu soruya tek tek mi cevap verelim?

Elbette, hatta bu gece grupta kimler var, onları da belirtirseniz…

Davulda Derya Eke var, trombon Seçkin Özmutlu, Batu Kurnaz gitarda, Fehmi trompet, bugün saksafoncu Emre yanımızda değil, diğer gitaristimiz Sami dönmez bu gecelik aramızda değil, Faruk Demir klavyede, Öykü basta, ben Orçun vokal yapmaya çalışıyorum, Aslı, Burçin ile beraber menajerimiz…Türkiye’de politika dışında başka şeyle ilgilenemiyorsun… Ben, Batu ve Faruk hariç geri kalan arkadaşlar başka işler de de çalışıyorlar, benim de vardı, ben bıraktı onu…

Derya Eke: Ben gayrimenkul yatırım uzmanıyım, o işlerle uğraşıyorum, en son Hasan Ali Toptaş okudum, son izlediğim film ise Joker’di sanırım…

Orçun: Ben izlemedim daha…

Derya Eke: Güzel bir filmdi…

Trombon, Seçkin: Ben tromboncuyum, akademik çalışmalar da yapıyorum küçük yaştaki çocukların enstrüman eğitimi ile alakalı, Türkiye’deki bir çok müzik öğretmenine eğitim veriyorum, hatta bunla alakalı bir de kitap yazdım, metodum var, bunların eğitimini veriyorum çeşitli şehirlere gidip, haftaya da Trabzon’da eğitimim var, en son izlediğim film War Dogs, maalesef kitap okuma alışkanlığım pek yok, çok fazla dizi ve belgesel tutkunuyum…

Orçun: Son izlediğim film… (epey düşünür…) En son Viking Mitolojisi’ni okudum, Blues Tarihi kitabı var, onu hala okuyorum, en son ne izledim hatırlamıyorum, Federico Fellini’nin Sekiz Buçuk’u sanırım… (gülüşmeler…)

10.Yeni projelerden biraz bahsedebilir misiniz?

Çok yakında 3 ya da 4 şarkıyı üst üste yayınlayacağız, daha yeni mix ve masteringi bitti, konserlere de devam, İzmir, İstanbul, Ankara olmak üzere dolaşmaya devam…

Fotoğraflar: Elif Ataman, Punk Oktay

 

Comments

comments