http://affetmeyensanat.com/
Hakan Başar ile Jazz ve Jazz Piyanosu Ekseninde “Fenomenolojik”Bir Röportaj
“Hakan Başar” adına; Önder Focan, Sibel Köse ve Elif Çağlar röportajlarını yaptığımız sırada rastlamıştım, koyu granit grisi ışımalı, su yeşiline çalan limon kabuğu sarısı parıltılı gök altında serin kar tanelerinin uçuştuğu karlı bir haftaydı, o yüzden bu röportajlara şöyle başlamak da mümkündü: Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu Jazz Çalan “Küçük” Bir Piyaniste Rastlarsa… Sonrasında (sonraki karlı haftalarda) araştırmaya başladım elbette ve “youtube”’da ona rast geldim, youtube videolarını “dinlediğimde ilk tepkim: “Bu çocuk nasıl olur da gayet sıkı post-bop parçalarını bu kadar “sıkı ve rahat” yorumlayabiliyor?” olmuştu… Malum, bilimsel ve sanatsal alanda büyük başarılara ulaşan kimselerin pek bilinmediği; sanatsal sansasyon ve “aşırı sanatsal” alanlarda “büyük sansasyonlara” ulaşanların çok bilindiği bir dünyada yaşıyorduk… Bu kültür endüstrisi çarkından sıyrılabilir miydi? Kitle tüketim araçları içinde kaybolmadan sesini özgürce duyurabilir miydi, bunları düşünüyordum… Aklımda yeni kitap çalışmamız: Yeni Müzik Biçimleri Felsefesi ve Kökleri | Fenomenolojik Bir Müzik Varlığı Araştırması vardı, önce bu kitap kapsamında bir röportaj yapmayı düşünmüş, sonra kitabın kapsamının epey “felsefe jargonu” içerdiğini düşünerek bu röportaj düşüncesini ertelemeye karar vermiştim. Bu sırada kar yağmayı, fonda bir jazz piyanosu çalmayı sürdürüyordu…
Jazz tuhaf bir olguydu, gösterenler ve gösterilenler önce eşleşiyor, sonra tüm göstergebilim unsurları olmayan kavramlara bağlanıyor; doğaçlama olgusu, bütün gösterilenlerin yerini alıyordu, öyle ki bu yeni gösterilenler evreninde sayısız yeni kavram bulmak mümkündü… Fonda ilgi çekici bir post-bop jazz piyanosu çalarken aklımdan geçenler: “… Tamam, umutla çok ilgili olduğumu söyleyebilirsin, demiştim, ama beni asıl ilgilendiren; sanki az önce bir istasyonda kendimi kaçırmış olmamdı. Mavi bir denizin teslim tarihini kaçırmıştım. Bir an önce öyküyü bitirip yayımcıya teslim etmek için de sanki mavice ve alelacele yaşıyordum. O nedenle, dedim, öyküyü dünya diye bir yerde bitirebilirim. Biraz dünya; biraz deniz kenarı olsun.” Ne diyordum… Evet röportajlar…
Araya farklı röportajlar, sanat analizi dosyaları, kitap redaksiyonları, ödenmesi gereken tatil faturaları… girdi ama bu süreçte fenomenolojik bir röportaj düşüncesi hala varlığını zihnimin bir köşesinde koruyordu derken Paul Auster ve Georges Perec redaksiyonu yaptığımız bir gün “Gelen Kutumuzda” çok hoş bir e-postaya rastladık ve bu, röportajımızı yapma konusunda bizi harekete geçirdi. Röportajımız 10 soru üzerine biçimlendi ama bu 10 soru sonrasında, Sanat: 10+10=100 adlı dosyamız kapsamında sorulan 6 soruya Hakan Başar’ın verdiği cevapları da bulacaksınız. Daha önce, heykeltraş ve ressam İsmail Çoban, orkestra şefi Nisan Ak, uzman psikolog Ayfer Veli gibi isimlerin dahil olduğu Sanat: 10+10=100 adlı çalışmamızda Hakan Başar’ı da görmenin bizi çok memnun ettiğini burada belirtmeden geçmek mümkün değil. Söze şimdilik burada ara verelim (hava da gayet güneşli ve jazz dinlemek için çok uygun) ve dilerseniz röportajlarımıza geçelim. Keyifli okumalar.
1.Jazz gitarı olgusu ile caz piyano olgusunu yan yana getirdiğimizde ikisinin kesiştiği ve “ayrımlandığı” yerler neler? Babanızın jazz gitarı kaynaklı bir duyuşa sahip oluşu, caz piyanosuna yaklaşımınızı nasıl “geliştirdi”?
Ben bu soruya teorik olarak yanlış bir ifade kullanmamak için canlı bir örnekle cevap vermek isterim. Oscar Peterson ve Joe Pass, caz piyano ve caz gitar birlikteliğinin en muhteşem örneklerinden biri.
Babamın caz gitarı kaynaklı duyuşu ve dokunuşları, bana enstrümanımdan çıkaracağım ton konusunda yol gösterdi. Her zaman inanılmaz bir “Touching” ile çalmıştır. George Benson, Joe Pass, Wes Montgomery soundunu her zaman duymak mümkün olmuştur. Tabii 7 sene öncesine kadar. Ayrıca commercial müzikle uğraştığı için kendisini caz müzisyeni olarak kabul etmez. Ben de kendisini örnek aldım. Şöyle bir sözü de vardır; “Teknik ve bilimsel olarak pek çok çalan var ancak enstrümanından güzel sesler getirip duygularıyla çalanlar insanları daha çok etkiler ve sevilerek her zaman takip edilirler. Bu da kalıcı olmalarını sağlar.” Gitar soundundan etkilendiğim önemli caz gitaristlerini ise George Benson, Bireli Lagrene, Wes Montgomery, Joe Pass, Pat Martino, Kenny Burrell, Sylvain Luc olarak sıralayabiliriz.
Şimdi bir kayıt ile “açılışı” yapalım:
Hakan Başar – Au Privave:
There Is No Greater Love
Gitar, F.Hakan Başar:

Hakan Başar babası F.Hakan Başar ile…
2.On Top Of The Roof’un yapım sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Martin Hummel ve diğer müzisyenler olan Ferid Odman, Halil Çağlar Serin, Kağan Yıldız ve İmer Demirer ile yollarınız nasıl kesişti, bir “ilk” albüm yapmanın olumlu ve olumsuz yanları sizce nelerdir?
On Top Of The Roof, “Albüm” parolası ile yola çıkılan bir yapıt değil. 11 yaşındayken MİAM’da kendi sesimi duymam için yapılan deneme kayıtları bir tecrübe olmuştu ve 2017 sonlarında yeni bir kayıt dönemi için harekete geçildi. İzzet Öz’ün desteğiyle Babajim Stüdyoları’nda kayıt yapma şansı bulmuştum. Parçaların kaydının yanı sıra tanıtım videoları da çekilecekti. Ancak ilk iki kayıt teknik ve organizasyon anlamında tecrübesizlikten başarılı olamadı.
9 Şubat 2018 ise benim için inanılmaz bir gündü; Ferit Odman, İmer Demirer, Engin Recepoğulları ve Kağan Yıldız’la stüdyodaydık. Önce Voyage kaydettik sonra ise benim bile çalacağımı o an öğrendiğim If You Never Come To Me, İmer Demirer ile duo olarak kaydedildi. Benim tecrübe kazanmam için planlanan bu kayıtlara bir başlangıç yapılmıştı. Sonrasında Five Brothers, Sandu, Sometime Ago (solo piano) ve Star Eyes birkaç ay ara ile kaydedildi. Burada belki de en kritik parça Gerry Mulligan’ın Five Brothers’ı. İlk kez albüm olabilir diye burada hissettim. İzzet Ağabey ilk günden beri albümden söz ediyordu, biz ise öğrenme sürecimi hızlandırma alternatifleri peşindeydik.
2 Temmuz’da ise bir başka parça vardı sırada; Hub Art. Bu kayıtta Halil Çağlar Serin de albümde çalan müzisyenler arasında yerini aldı. Hub Art ile aynı günde On Top Of The Roof çaldık ve sonradan albüme ismini verdik. Bir ilk albüm için Five Brothers ile birlikte tüm dengelerin yerli yerinde olduğu bir kayıt oldu. 6 Kasım 2018’de ise son iki şarkı Au Privave ve Poinciana çalındı ve sona geldik.
Bu kayıtlar videoya da çekilip sosyal medyada paylaşıldı ve yurt dışındaki müzik adamlarına ulaştırıldı. Önce birkaç menajerlik teklifi geldi, babam Ferit Odman’ın da görüşlerini alarak bunları kabul etmedi. Sonrasında albüm teklifi Ubuntu Music Başkanı Sn.Martin Hummel’dan geldi. Son derece samimiydi ve hiç düşünmeden kabul ettik.
İlk albüm yapmanın olumsuz yönlerini bizim adımıza genel olarak tek kelime ile “Tecrübesizlik” olarak adlandırabiliriz. Albüm çıkış tarihi ile kayıt tarihleri arasındaki zaman farkı, şartlar gereği güncel performansımı yansıtmıyor, bu da ayrı bir konu. Olumlu yönden baktığımızda, Ferit Odman ve İzzet Öz’ün yardımları ve oldukça geniş bir kadro (kayıt, video, müzisyenler) ile çalışılmasına rağmen herkesin bana fazlasıyla destek olmasıyla kısa sürede bu tecrübesizliği üzerimizden attığımızı, kayıt sürecinin işlediğini ve benim de çok önemli tecrübeler kazandığımı söyleyebiliriz. Tabii bir de bu kayıtların worldwide albüme dönüşmesi rüyada bile görseniz inanması zor bir olay. Ben de bana tanınan bu şansı değerlendirmek için çalışmalarımı daha da hızlandırdım.
Hakan Başar / Mike Pee & Round Midnight (EFG London Jazz Festival’19 Live):
3.Chick Corea ile yaptığınız atölye çalışması jazz doğaçlamasına bakışınızı nasıl değiştirdi?
Ben o an heyecandan pek bir şey anlayamadım. Chick Corea ile yan yanaydım. Ben piyanonun üzerindeki notalardan bakıp parçalarından birini çıkarmaya başlayınca kendisi de yanıma oturdu ve birlikte çaldık. Sonrasında ben Jacky Byard’ın Chandra isimli parçasını çalmaya başladım, “Bu hangi parça?” diye sordu ve hemen davula geçti. Eğlenceli geçen yaklaşık bir saatlik sürenin sonunda bana söylediği en önemli şey evde tek başıma değil grupla da sık sık çalmamdı. Böylece daha hızlı ilerleyebileceğimi belirtti ancak şartlar (!) gereği bunun pek mümkünü yoktu ve ben kendi şartlarımla yola devam ettim.
Chick Corea, Vigilette | JAZZ NIGHT IN AMERICA:
Hakan Başar – On Top of The Roof:
4. Jazz’ın dönemlerini ragtime’dan başlayarak açıklamanı-analiz etmeni istesek; senin ilgini çeken kısa kısa bilgilerle ve örneklerle bize açıklaman mümkün olur mu?
Bu soruyu caz ve sanat tarihçisi olarak cevaplayamam ama sistem ve tarzları benim çalışma planım içinde olan caz müzisyenleri ve kitaplarından edindiğim bilgiye göre sıralamaya çalışayım.
Cazın ilk zamanlarından olan Ragtime öncelikle piyano için oluşturulmuş bir stil. İlk olarak Oscar Peterson stride piyano çalış tekniğinde öğrendiğim bu stili bugünkü çalışmalarımda Scott Joplin, Jelly Roll Morton ile geliştirmeye çalışıyorum. Ayrıca Art Tatum, Thelonious Monk, Dick Hyman vb. bu stile rastlayabiliriz. Zez Confrey de incelenmeli.
Blues. Özellikle Oscar Peterson stili ile öğrendiğimi söyleyebilirim. Ayrıca Sonny Clark, Tommy Flanagan, Red Garland, Wynton Kelly vb. isimler de çok etkili oldu.
Chicago Blues Documentary (1972):
Swing : Dilediğiniz kadar isimle örnekleyebilirsiniz.
The swing thing documentary:
Be-Bop : Oscar Peterson, Charlie Parker, John Coltrane, Bud Powell, Lee Morgan vb.
Post Bop,Hard Bop : Horace Silver, George Benson, Clifford Brown, Wes Montgomery, Thelonious Monk vb.
Cool Jazz : Miles Davis, Wayne Shorter, Bill Evans, McCoy Tyner, Jim Hall vb.
4.1. Kendini hangi “jazzy” kategoriye yakın hissediyorsun peki?
Tüm eski tarzları çalıştım ve modern bir sound içinde uygulamaya çalışıyorum. Şu an “Post Bop” kategorisinde olduğumu söyleyebilirim. (bkz. https://www.jazzmusicarchives.com/artist/hakan-basar)
5.İlk albümünüzde daha önce kulağımıza çokça çalınan jazz parçalarına yeni bir yorum getirme çabasında olduğunuz anlaşılıyor, ikinci albümünüzde de yine “yeni jazz standartlarını” mı yorumlayacaksınız, yoksa beste çalışmalarınız var mı?
Bu albümde sıkça çalınanlar olduğu gibi Hub Art ve On Top Of The Roof gibi hiç çalınmayan parçalar da yer aldı. Repertuvar ve parçaların albümde sıralanışı olağanüstü dikkatli tercihlerle belirlendi. Bu parçalarda yeni bir yorumdan ziyade o ana kadar öğrendiklerimi uygulama alanı bulduğumu söyleyebiliriz. Çünkü hep evde tek başıma çalışıyordum, orkestra arkadaşlarım da tek bir noktada toplanıyordu yani “Müzik Seti”. Bu şartlarda olanlara sadece “Mucize” diyebiliriz. Ancak salgın sürecine kadar olan dönemde trio ile çok fazla olmasa da çok önemli konserlerde çaldım. İstanbul Caz Festivali, London Jazz Festival, Akbank Sanat Konseri, Badau ve Samm Caz konserleri çok yararlı oldu. Tabii albüm için parça seçimi yapılırken dinleyiciyle çok hızlı buluşabileceklere yer verildi.
İkinci albüm ve konserler için çok ağır bir çalışma içine girdik. Babamla birlikte 10.000’e yakın parçayı inceledik, ilk seçimlerimizi yaptık. Bugünlerde tekrar başladık ve son şeklini bulmaya çalışacağız. Şayet şartlar oluşabilirse ikinci albüm quintet, solo veya yine trio ağırlıklı belki de her konseptten birkaç parça ile dinleyenlere farklı lezzetler sunmaya çalışacağız. Dinleyenler heyecan duyup asla sıkılmayacağı parçalara hazırlıklı olsunlar. Kendi bestelerime gelince; bu konuda ilk parçamı yaptım diyebilirim. Bu parçalar zaman içinde yavaş yavaş diğerlerinin yanına ilave edilirse kabul görmesi de mümkün olacaktır diye düşünüyorum. İnsanların bir albümde 9-10 yeni şarkıyı kabul etmesi çok kolay olmayabilir.
Hakan Başar / Voyage (Kenny Barron):
6.Hakan Başar’ın bir günlük “jazz rutini”nden bahseder misiniz, kaç saat piyano çalıyor-çalışıyor, kaç saat “jazz”a zaman ayırıyorsunuz?
Caz rutinim ilk dönem için kesinlikle vardı ve sabah 6’da başlıyordu, okula gidene kadar ve okul sonrası… Ancak şimdi halletmem gereken konuları hallettiğimden hiçbir rutinim yok. Yani saate bağlı bir çalışmam yok. Bu çalışmıyorum anlamına gelmiyor. Belki olması gerekenden daha fazla, daha az bazen de hiç gibi alternatiflerim var.
Hakan Başar Trio, Segment / Live at Pizza Express London (15.11.2019):
7.Çalışınızda (duyumsayışınızda) Michel Petrucciani ve yer yer Bill Evans etkileri fark ediliyor, sizce bir jazz piyanisti “önceki ustalar”dan ne kadar etkilenir, bu etkileri nasıl kendi çalışına yansıtır ve bu etkilerden nasıl arınır ya da arınmalıdır?
Ben devlet okulunda okuduğum için piyanoyu da caz piyano etütleri üzerinden öğrenmeye çalıştım. Çünkü şartlar böyle gelişti. Michel Petrucciani, Oscar Peterson ve Bill Evans en çok sevdiğim isimler. Tüm caz müzisyenleri bu işin öncülerinden (Art Tatum, Thelonious Monk, Charlie Christian, John Coltrane, Miles Davis, Art Blakey vb.) esinlenip örnek almışlar. Ben bu sene itibarıyla bu esintileri kendi hissettiklerimle birleştirdim. Bunda da en önemli faktör, son dönemde seçtiğimiz daha modern parçalar oldu. Yani müziğe daha geniş bir perspektiften bakmaya çalışıyorum.
Hakan Başar / Looking Up (Michel Petrucciani):
8.Jazz standartlarının çoğu belirli bir ülkenin yerel ezgilerinden oluşuyor, sayısız dünyalı müzisyen tarafından yorumlanabiliyor, buna rağmen farklı bir jazz müzisyeninin kendi ülkesinin yerel ezgilerini “jazz standartları” olgusunda yorumlamaya çalışması genelde alışılmadık geliyor, kimi zaman da tepki çekiyor, bunun nedenleri sizce neler?
Yerel ezgiler ve caz kavramlarını birlikte en güzel dinleyebildiğim iki örnek verirsem cevap da verilmiş olur sanırım. Richard Bona Afrika ezgilerini, Richard Galliano ve Sylvain Luc da Akdeniz müziğini cazın içinde veren harika müzisyenler. Bence sunumu yapan kişiler yani müzisyenlerin özellikleri de belirleyici olabilir mi, ne dersiniz?
Elbette, artık “endüstriyel kapitalizm” çağında yaşıyoruz ve müzisyenler de bu döngüden çıkabilmek için yerel etkileşimlerini evrensel bir algı içerisinde yansıtabiliyor, bunu en doğal haliyle yapanlar ise ister jazz olsun ister blues, reggae ya da diğer müzik türleri, türden de bağımsızlaşarak daha evrensel anlamlar barındırabiliyor.
Hakan Başar / A Portrait of Jennie (J.Russell Robinson & Gordon Burdge):
9.Hakan Başar’ın yeni projeleri ve hedefleri neler, olası tarihleri ile birlikte biraz bahsetmeniz mümkün mü?
Şayet şartlar el verirse, örneğin salgın süreci bitip ekonomik şartlarımız da uygun olursa ikinci dönem kayıtlarımıza başlayabiliriz. Bunun albüm olup olamayacağına karar verecek kişi ben değilim. Ama şimdilik 16 Ekim 2020 için Yellow Jackets’dan Jimmy Haslip (bas) ve Will Kennedy (davul) ile yapılan Hub Art Special Edition, Ubuntu Music’ten single olarak çıkacak diyebilirim. Bu kayıt da beni motive etmek için, çalışma konsantrasyonumun dağılmaması için kullanılan formüllerden biriydi.
Yellowjackets Live at Java Jazz Festival 2016:
10. Free jazz olgusuna yaklaşımın nasıl; sence jazz nasıl free olur, ilgiyle takip ettiğin free jazz müzisyenlerini örneklemen (stillerini tarif etmen) ve onlarla (dinleyici olarak da olsa) nasıl tanıştığından biraz bahsetmen mümkün mü?
Ornet Coleman, Eddie Harris diye başladı söze Hakan ancak ilk defa bu kadar uzun ve müzikal açıdan detaylı bir röportaj olduğunu belirtmiş ve biraz yorulmuştu, dilerseniz kalanını ikinci bir röportajda yer verelim ve hemen bir videoya geçelim:
Hakan Başar, Hub Art:
SANAT: 10 +10=100 ADLI RÖPORTAJ DOSYAMIZ KAPSAMINDAKİ 6 SORUMUZU DA HAKAN BAŞAR’A YÖNELTTİK:
1-Kimilerine göre cevabı basit kimilerine göre ise basit olamayacak kadar bileşik olan bir soru ile başlayalım, bir meslek adı vererek kendinizi tanıtacak olursanız: a) “Kimsiniz?”, b)“Bu mesleğin-kimliğin günlük rutin işleri-davranışları nelerdir?” c)“Mesleğinizde-varlığınızda olmazsa olmaz dediğiniz ne tür etik kurallar var-var oluyor ya da olmalı-varoluşa bürünmeli? d) Bu etik kurallar nasıl doğmuş-yaratılmış olabilir?” e) Yukarıdaki şıklardan hangisi sizi en iyi tanımlar?
1-a) Ön planda yani asıl özelliği caz piyanistliği olan öğrenciyim.
1-b) Tabii ki çalışmak. Etütler ve yeni araştırmalar.
1-c) Performans olarak her zaman yani 7/24 hazır olmak, aynı ortamda bulunduğum kişilerle saygı çerçevesinde diyaloglarımı sürdürmek, ilerleyen tarihlerde kendi işlerimi organize ettiğimde, birlikte çaldığım arkadaşlarımın ödemelerini zamanında yapmak ve bu konuda her zaman güvenilir olmak, “Geç kalma” alışkanlıklarından uzak durmak. Bu konuya şöyle bir örnek vermek isterim: Hub Art 2 kaydı için Will Kennedy’e şartları sorulduğunda, şartların sonuna şöyle bir ilave yapılmış “BEKLEMEK DOSTUMUZ DEĞİLDİR.”
1-d) Bu kurallar kontratsız çalışmalarda iş ahlakı ve saygı prensipleri üzerine, kontratlı çalışmalarda ise cezai şartlar da içeren tüm maddeler üzerine oluşturulmuştur.
1-e) Yukarıdaki şıklar beni yetiştiren kişinin bana öğrettikleri. Kendisine binlerce teşekkür ederim.
2-Son izlediğiniz-okuduğunuz, sergi-film-etkinlik-kitap nedir, ilk izlenimleriniz ve daha sonrasındaki bu izlenimleri yorumla biçimleriniz arasında ne tür farklar oldu, bu farkları sıralayabilir misiniz?
Son izlediğim film Uyanışlar. Robin Williams ve Robert de Niro. Filmle ilgili birkaç yorumum var:
1) En imkansız şartlarda bile herkes için bir ümit olabilir.
2) Para ve maddiyat insan hayatından değerli değildir.
3) Aile kavramının ne kadar önemli olduğu.
4) Samimi ve sevgiyle dolu bir dokunuş yani yaklaşım biçimi olumsuzlukları giderebilir.
Awakenings (Uyanışlar) | Fragman:
3-Yaşamın anlamı nedir, sorusu sizce ne kadar anlamlı?
Yaşamın anlamının sorusu özellikle salgın sürecinin ilk döneminde cevap bulmuştur sanırım.
4-Sanatın tüm dalları düşünüldüğünde topluma değil de size yön vermiş on ismi sorsak, cevabınız ne olurdu? Peki topluma yön vermiş on isim nedir?
Örnek aldığım en yakınımdaki insanlar babam ve ablam, müzik hayatımda ise Kerem Görsev ve Ferit Odman örnek aldığım insanlar. Ancak karşılaştığım pek çok insanın beğendiğim davranışlarını, konuşmalarını da göz ardı etmem.
5-“Biliyorsunuz, dünyanın yarısı açlık-sefalet-kötü yönetim gibi sayısız olumsuzluk ile karşı karşıya…” yargısı ile, “İnanabiliyor musunuz, dünyanın yarısı açlık-sefalet-kötü yönetim gibi sayısız olumsuzluk ile karşı karşıya…” sorusu arasında sizce anlamı değiştiren öğe nedir, ( ses tonu, şaşkınlık, kabulleniş, kabullenememe… ) bu ayrıma sanatın katkısı ne olabilir, sanat neyi nasıl değiştirir?
Kabullenememe.
Sanat, kötü yönetim, duyarsızlık ve tamamen menfaat üzerine kurulu yaşamı daha duygusal ve insani bir şekle dönüştürebilir ama günümüz şartlarında pek mümkün görünmüyor.
6-Caz kaydı ile caz performansı kaydı arasında çok belirgin farklar var, sizce bu farkları oluşturan olgular neler?
Caz kaydı hazırlık dönemi ve hata olduğunda geriye dönüşü olabilen bir durum. Caz performans kaydı ise daha doğal, hatalarıyla, heyecanıyla o anki ruh haliyle ortaya konan performansın kaydı.
Röportaj için teşekkür ederiz. Yeni bir röportajda görüşmek üzere.
EKLER:
Albüm Link : https://orcd.co/zbdmnmp
EFG London Jazz Festival : https://www.pizzaexpresslive.com/whats-on/hakan-basar
London Jazz News : https://londonjazznews.com/2019/11/16/hakan-basar-trio-at-pizza-express-2019-efg-ljf/
Jazz Dergisi : http://www.jazzdergisi.com/hakan-basar-on-top-of-the-roof/
Hakan Başar Vikipedi : https://tr.wikipedia.org/wiki/Hakan_Ba%C5%9Far
Web : http://www.hakanbasar.com/