Sanat Ödülleri mi? Yorumu size ve evrene bırakıyoruz. Sanat Nodülleri mi? Yorumu yine size ve evrene bırakıyoruz. Geçen hafta aldığımız bir e-posta sanki Victor Frankl’ı haklı çıkarmak istercesine bizi yoğun bir “anlam arayışı” çabasına yöneltti. Mevzu ise yine “sanat” ve yine “sanatçılar” elbette… Dosyamızın altında yeni çıkacak kitabımızdan iki bölüm de bulacaksınız. Ama önce bize gelen e-postaya bir bakalım dilerseniz… E-posta kutumuza gelen e-posta aşağıdaki gibidir:
Affetmeyensanat’a,
Yarışmalarda insanların hakları çalıntı ve özgün olmayan işlerle yerle bir ediliyor ve yeniyor. Emeğe saygı sıfırlanmış. Umudumuz kırılıyor. Sizin sitenizde yer alan ve bolca haberlerinize konu olan Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü yine şaibeli bir işe imza atmış görünüyor. Ekteki görsele bir bakın ve daha sonra verdiğimiz linkleri inceleyin göreceksiniz. Ödül almak için bizim de mi kopyalamamız, aşırmamız gerekiyordu? Bunun hesabını kim nasıl soracak? Ne de olsa kimse görmüyor, duymuyor diye aşıralım mı? Bu jüri nasıl bir jüri? Bu yarışma nasıl bir yarışmaymış?
İnsanları bilgilendirmeniz, bilinçlendirmeniz umuduyla sizden de yardım bekliyoruz.
Saygı ile arz ederiz.
SONUÇ LİNKLERİ:
http://gsb.erciyes.edu.tr/inde
https://commons.wikimedia.org/
https://bakugan.wiki/wiki/File
Melike Seramik
Kendilerini “Dev Aynasında” Gören “Vasat” Sanatçıların Sanatın Yüzde Doksanını Oluşturması Üzerine (Yazarlar, Müzisyenler vb.); Fenomenolojik Bir Analiz, adlı dosyamızdan kısa bir bölüm:
O halde:
VARAN 1: Bir kimse asla kendini ‘sanatçı’ olarak niteleyemez, nitelememeli, ‘sanatçı’ bir nitelik değil, her kimliği kapsayan nicelikli bir hiç kimseliktir.
VARAN 2: Resim yapıyor olmanız ‘sanatçı’ olduğunuz anlamına gelmez; sadece resim yapıyor olduğunuz anlamına gelir.
VARAN 3: Artan nüfus nedeniyle her gün yeni bir ‘sanatçı’nın türemesi normal; ama hepsinin bu kadar ‘sığ’ olması normal değil.
BİRİNCİ KİTAP
YENİ SANAT FELSEFESİNİN FELSEFESİNİN(!) FENOMENOLOJİK BİR FELSEFESİ (GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ İKİNCİ BASKI)
(ÇAĞDAŞ) SANAT MI MARJİNAL FAYDA MI?
Affetmeyen anahtar sözcükler: Sanatın marjinal faydası, ideoloji kılıfı, duygusuz dışavurumculuk, sanatlar ve variller
Affetmeyen Varan 1: (Çağdaş) Sanatçı mı? (Çağdaş) Sanatçı olmak için önce: üretilen “nesnenin” marjinal faydası hesaplanır, sonra: toplam faydası öngörülür, ardından da: bankada bir hesap açılır, üretim seri biçimde ya kendisi; kendisi çok paralı ise “asistanları” tarafından gerçekleştirilir, bir ideoloji kılıfı giydirilir ya da duygu aktarımı olan dışavurumculuk duygusuzca benimsenip toplumsal bir duyarlılık maskesi takınılır ve en sonunda da topluma atılır; artık yapılması gereken şey: “gelen paraları” beklemektir. Olmadı mı? O halde tekrar denenir.
Size “hiç” satılıyor ve hep kanıyorsunuz, kanmakla da kalmıyor; hiçbir varlığı olmayanı varlığınız yapıp onu hemen alıyorsunuz, onun adı: (çağdaş) sanat.
Artık insanlar estetik değil; dahası sanatçıların yaşamı da “estetik” değil, o yüzden sanat artık her yeri saran estetik görünümlü bir “acı verici” maske.
Affetmeyen Varan 2: Sanat galerisinin ortasında bir çöp varili var dostum, gel birlikte şöyle bir bakalım: size ısrarla, “ben çöp variliyim; sanat çöpçüleri(!) görse değerim düşecek diye kaçardım,” diyor, sergi gezen eleştirmenler ise hala hiçliğin ne kadar anlamlı olduğundan bahsediyor, ve kandırılıyorsunuz, bunu bile bile yine de kanıyorsunuz, siz: “kavramsız kavram karmaşası sanat eleştirmenleri”, lütfen artık kendinizi ve spekülatif dilinizi eleştirin.
Gerçeküstü ve dışavurumcu sanat mı, gerçeküstücü sanat kavramları mı; geçelim artık bunları, on dakika reklam izleyin, bir moda dergisi karıştırın, bütün bu anlamların (Gerçeküstü olgusu artık sıkıcı çünkü makineler en inanılmazı ((gerçeğin gerçeküstünü)) dahi yapıyor, hatta: ben makine miyim, diye gerçekçi biçimde sorabiliyor…) nasıl yavanlaşıp sıradanlaştığını görebilirsiniz…
Affetmeyen Varan 3: Tek başına ele alındığında hiçbir anlamı olmayan şeye “sanat” denmeye başladı, böyle denmesinin nedeni ise çoğaldıkça her katmana bir anlamın eklenmesi… Kopyanın kopyası devri de bitti artık dostum, “katmanın katmanı” devri başladı, sanat hiçbir anlamı olmayan şey üzerine geçirilmiş sayısız şeffaf katmandan ibaret, her katmana bir anlam verilip “bu sanattır” deniyor çünkü insanlar sanatın dışında değil içinde yaşıyor, o nedenle her şey sanat katmanıdır; ne kadar çok sanatın varsa o kadar katmerli bir hiçsin.
Saflık: sanat dünyasında bulunmaz, peki sanatsal amaçlar mı: sanat; sanatı hiçbir biçimde ciddiye almayan amaçlara sahiptir.
Affetmeyen Varan 4: Sanatsal olmayan arıyorum, yol gösterecek var mı? Çağdaş sanatçıların işi artık çok zor çünkü her şey sanat oldu: uğraşın, çabalayın eğer sanatsal olmayan tek bir şey dahi bulabilirseniz tebrikler, çok şanslısınız, çünkü artık sanatı ciddiye almayan ciddi bir sanatçısınız.
Geçmişte yapılan sömürgeciliği eleştirmeyi bırakalım artık, günümüzde yapılan en büyük sömürü: sanatın sanat dışı olarak sömürülmesidir.
Affetmeyen Varan 5: Paranoyak bir çağdayız dostum: İnsanlar paranoyaklaştı, işletmeler paranoyaklaştı, dil paranoyaklaştı, sanat paranoyaklaştı, hayatınızda bir defa gördüğünüz; üçüncüye de görmeyi düşünmediğiniz bir kadına (sanatçıymış…) “yirmi metre uzaktan” selam vererek yolunuzu değiştirip gidiyor; sonra ondan şunu duyuyorsunuz: aslında bana aşık!
Ülkenizin en büyük “avm”sinin adı nedir, diye sordu başkan, biraz düşünüp: görünmeyen ama devasa yapıda olan bir ticaret merkezimiz var, onu söyleyebilirim, dedim; onun adı: (çağdaş) sanat.
Tanık olduğumuz öykülerle ilerleyelim dostum:
Affetmeyen Varan 6: Galeri kapanmıştı, etraf sessizleşince galeri müdürü bakındı, bugün sergisi biten ünlü bir çağdaş sanatçıdan aldığı; ona “iki yüz bine” patlayan çok önemli bir çağdaş sanat eseri olan şu: “oturma odası grubunu” ne yapacağını önce bilemedi, sonra bir kamyon çağırdı, evindeki boş odalardan birini “ikinci oturma odası” yapmaya karar vermişti. Soran olmazsa kimseye, bunu sergiden aldım, demeyecekti.
Sanat olarak görmediğim elli nesne belirledim dostum, her birini boyaya batırıp çıkardım, emindim: yakında en az birisi (çağdaş) sanat eseri olarak görülebilirdi.
Yalnızlığı anlamıyorlar dostum, kendi başına anlamları olmadığı için artık insanlar yalnız kalıyor. O yüzden sanatçılar yalnız değil anlamsız olmak zorunda kalıyor.
Affetmeyen Varan 7: Son zamanlarda karşılaştığım birçok kimsenin “borderline” olduğunu fark ettim; sınırda yaşayanın “sınırsız dengesi “olmalı oysa, gidip kendi gözleriyle kendilerine tanık olamıyorlar; duygu durumları yoldan geçen araçlar gibi birer belirsiz nesneden ibaret.
Artık sanatın hesap kitap işi olduğunu sezdiğim an sanata olan güvenimi yitirmeye başladım, çünkü bu “sanat gerçeği” hesaplı bir biçimde gayet yapaydı.
Affetmeyen Varan 8: Sanat, Büyük Sanat Olmayan tarafından yönetiliyor artık, onun işi sanat olmayanı sanat olarak sömürmek.
Kültür endüstrisinin arzı o kadar fazladır ki, yeri geldiğinde sizi de biçimlendirip bir kültür talepçisi yapmakta çekinmez. Kültür artık üretiliyor ve bunu yapanlar sanat olmayanı satan sanatçılar. Kültür endüstrisinin üretim bandı sürekli işliyor; sanatın sonu geldi, isyanına kulaklarını tıkayarak çalışıyor, üretilen kültür ise üretim bandından inip paketleniyor, alıcılarına ulaştırılmak için topluma sürülmeye başlıyor.
Pazarın taleplerine cevap verebilmek için hiç durmadan çalışıyorlar, boyaları boyalara; mermerleri taşlara karıştırıyorlar, sürekli kendilerini tekrar edip duruyorlar, onların adı ise elbette sanatçıydı. Sanattan uzaklaştıkça daha fazla sanatçı olduklarını düşünüyorlardı, maddi nesneler yapıyor; yaptıklarının kültürel endüstriye dahil olduğunu fark etmiyorlar-dı.
Affetmeyen Varan 9: Sanatın hedefi nedir? Hedefi olmayan bir şey aslında sürekli yerinde sayıyor olamaz mı? Sanattan bir parça para alıyorum ve tadının iyice kaçmış olduğunu fark ediyorum, sanatın denemediği ne kaldı; bunca denemeye rağmen nedense pek bir şey yapamadı, bir sanatçıya soruyorum: nereye gittiğini biliyor musun, tuvalini boyamaya devam ederken cevap veriyor, bunu hiç düşünmemiştim, artık sanat nereye gideceğini pek umursamıyor, ya tutarsa? Kant hukuku (hukuğun kendinde şeyi…) der ki; benimki ve seninki varsa hukuk vardır, oysa onunki oldu hukuk, artık ne yapacağını bilemeyenlerin yaptığı şeye sanat denmeye başlandı, sıradanlaştıkça daha yüksek perdeden konuşmaya kalktı, “sanat eseri olma anlamı” dışında hiçbir anlamı olmayan şeyler sanat oldu.
Affetmeyen Varan 10: Artık anlam, henüz kavranmadan sürekli bilgi “yozlaşmasına” uğruyor. Sanatı kavrayamadınız mı, üzülmeyin, zaten bir haftadır dolaptaydı, zaten bir anlamı da kalmadı.
Affetmeyen Varan 10: Artık anlam, henüz kavranmadan sürekli bilgi “yozlaşmasına” uğruyor. Sanatı kavrayamadınız mı, üzülmeyin, zaten bir haftadır dolaptaydı, zaten bir anlamı da kalmadı.
İKİNCİ KİTAP
REKLAM DÜNYASI + SİNEMA DÜNYASI = ÇÖPLÜK SALATASI
Affetmeyen anahtar sözcükler: Sanatın pazarlanma teknikleri, hipergerçek ama soyut, Vertov’un gerçek olmayan gerçekçi sineması, Godard’ın görünmeyeni görme çabası
Reklam dünyası + sinema dünyası = Çöplük salatası
Affetmeyen Varan 1: Sanat dünyası ile reklam dünyası artık hiç olmadığı kadar iç içe, sanatçılar sürekli “bölüm aralarında”, “kendini en az; kendiliğiyle on defa olmak üzere” tekrar ediyor, reklamcılar vasat ve insanı bezdiren bir alaycılıkla bu sanat üretimlerini bize sergilemeye çalışıyor, hangisi reklam; hangisi sanat, sorusu artık gereksiz, ne sanat var ne reklam, karşımızda nevrotik bir grup var ve anlamsız oluşları nedeniyle uğradıkları kayıpları gidermek için bizden sanat tehdidiyle intikam almaya çalışıyorlar.
Affetmeyen Varan 2: Sinema artık neden yanılsamalar üzerinden düş kurdurmuyor, çünkü her şey o kadar “hipergerçekmiş” gibi sunuluyor ki; bu hipergerçek gerçek değil, demek zorunda kalıyoruz, patlama efektleri (muz efektleri de buna dahil) ne kadar hipergerçekçi olursa bizde uyandırdığı gerçekçi hisler o kadar azalıyor, ne de olsa gösterge her zaman gizlice kendi gerçeğini gizliyor, sinematografi sürekli hipergerçek bir düzleme evriliyor…
Affetmeyen Varan 3: “Vertov gerçekliğinin” de gerçeklik olmadığı anlaşıldı çünkü Vertov sinemasının en gerçekçi yanılsaması: dünyanın kurgusal olduğunu düşünüp kurguyu sinema diline katmasıydı… Hatırlarsak, Kameralı Adam; bize belgesel bir gerçeklik kurmakla kalmaz aynı zamanda dörder-beşer saniyede bir sürekli değişen görüntüler ile Vertov’un karşı olduğu sinema dilinin devamını sağlar: burada da tuhaf bir dramatik yapı vardır ve izleyici gerçeğe bakar gibi değil de; bu kurgusal gerçeklik birazdan neye çözülecek, diye bakarak bekler. Vertov gerçekliği anlamını kaybetmeye başlar.
Vertov gerçekliğin görünenine aldanırken Godard görünenin ardındaki anlamsızlığın anlamına aldanır, Vertov sürekli görüneni göstermeye çalışırken Godard, içine düştüğü bu yanılsamanın belli belirsiz farkında olarak sürekli anlamsızı vurgulamaya başlar; bunu sorgulaması da anlamsızdır çünkü her yeni olduğu söylenen dil; bütünüyle önceki kuramı yadsıyarak oluşur, öncü sanatçılar sanat için çabalamazlar, mevcut sanat kuramlarını yıkmak için çabalarlar, onların içlerinde barındırdıkları çelişkiler ise kendilerine değil; karşı çıktıkları kuramlara aitmiş gibi görülmeye çalışılır.
Affetmeyen Varan 4: Sinemanın gerçekliği yansıtma konusunda Vertov sonrası kullandığı en önemli araçlardan birisi elbette “alan derinliğidir”, artık gerçeklik yapay bir kurgu içerisinde yan yana getirilmez, nasıl ki dış dünyada insanlar her zaman bir perde önünde durarak konuşmuyor; aralarında bir ön-arka ilişkisi bulunuyorsa sinemasal gerçekliğin de bunu göz etmesi gerekir, artık Ayzenştayn’ın kurgusu sadece yönetmenin gerçeğini gösterir oysa alan derinliği gizemli olanı kurmaktadır.